Ocak 19, 2012

oturmuş da hayal kurar, bütün insanlar gibi

Evimizin biraz ötesindeki gözlük fabrikasında çalışmaya karar verdim. Tok karnına mesai, işçilere kötü muamele, azar, küfür, baskı ve ellerinden alınan haklar. Görmek istiyorum nedir bu Kayserili patronun derdi. Nedir onun anasınıfı çağına bile gelmemiş erkek torununun veliahtlığındaki muhteşem kibir. Burası, civar yerlere bakarsak varoş diyebileceğimiz bir yer. Mimarsinanla Obaların arasına sıkışıp kalmış ve görünüşe bakılırsa ikisinin karışımı bir yer. Buradaki kadınların büyük bir çoğunluğu evde işleme yaparak mutfak parası çıkaran, dikiş nakış kurslarına giden, çocuklarını okula götürüp getiren, bahar aylarında betondan ve çamurdan nasibini almamış yeşilliklerde piknik yapan, kendi halinde kadınlar. Bir kısmı işte bu söz ettiğim fabrikaya gider. Kayserili fabrikatör, ufak tefek, kel, kusuruma bakmasın ama pislik bir adam. Bu zat-ı muhteremin iki oğlundan biri herkesin gözünde büyüttüğü, korktuğu ve sesini dilediğince yükseltebilen bir insanken diğeri, fabrikada çalışan "abla"larına davranması gerektiği gibi davranan, meslek ahlakından haberdar biridir. Ben ise işçi marşını söylerken işçilerin eve dönüşünü gördüğümde bir parça içi burkulmuş biriyim. O kadınlara Ahmet Kaya'nın Kadınlar'ını anlatmak isteğindeyim. Birbirinden neşeli ve renkli kadınlar olduklarını bildiğimden susturulmalarına katlanamıyorum. Bütün dünya işçilerinin birleşmesini desteklemekle beraber bütün dünya kadınlarının da birleşmesi gerektiğini savunan biri olarak, işçi kadınlar konusunda hassasiyet gösteriyorum. Bayramlarda verilen izinlerin, bayram bitip gittiğinde karşılıksız mesai olarak geri dönüşünden tutun, mesai saatlerindeki işçinin ihtiyaçları aleyhine konulmuş yasaklara kadar her bir noktayı takip ediyorum. Benim isteğim tamamen saha araştırması yapmak değil, sahayı biraz bilinçlendirmek. Tabii o kadınların ekmeğiyle oynamak konusunda ciddi tereddütler yaşamakla beraber risk almak gerekiyor. Ezilen işçi emekçinin çilesini yakından görüp not etmek, öyle alık alık izlemek değil istediğim. İçinde bulunmak. İçinde bulunup, içini değiştirmek. Pek mümkün değil gibi gözükse de bence mümkündür. Kayserili patronu değiştirmek, düzenini bozmak gibi bir amaçla da gitmek istemiyorum. Oradaki kadınlar haftada bir birbirlerini yiyen, kendileriyle alıp veremedikleri olan kadınlar. Kenar mahallede işler kadınlar arasında da böyle yürür. Onlara bunu yapıp birbirlerini yiyeceklerine, potansiyellerine daha uygun bir hedef göstermek istiyorum. Evet işte tam olarak orda, bakın hanımlar, kel esmer kısa boylu herif. Bilseler, evden her sabah çıkıp geldikleri şu fabrikaya, yanlarında taşıdıkları nefretlerini doğru hedefe yönelterek gelecekler. Çünkü biliyorum buralarda nefretsiz kadın olmuyor. Dişinden tırnağından arttırma, saçını süpürge etme gibi dile gelen klasik şeylerin ve bazı bazı "apartman boşluğuna bir aile kurma"nın vermiş olduğu nefret var. Halbuki bu nefretin onlara kazandıracağı direnişi uyandırmak, bir yerden bir şeylere başlamak demek. Bunu biliyorum. İçlerinde bir ses çıkarma isteği oluşturmak, bir adım demek. Bu sesi oluşturana kadar geçen süreç zor olacağını düşünmüyorum. Bir şeyler hissetmek, hissettirmek, bir duyguyu harekete geçirmek zor değil. Emek vermek ve emeğe kıymet bildirmek hususunu hepsi iyi biliyor. En basitinden evlerindeki dantellerden gideceğim, içlerindeki o duyguyu dürtmek için o dantelleri bile kullanacağım. Onlara Ekmek ve Gül programından bahsedeceğim. O programdaki kadın duruşunu anlatacağım, onlara onları anlatacağım. Fazla hayalperest gibi geliyor olabilirim. Bunu düşünürken, tasarlarken bile içinde bulunduğum ruh halinin, gerçekleşmesi güç bir şey olmayan bir işin peşine düştüğünü hissedebiliyorum. Kadınlar konusunda söyleyecek daha çok şeyim var. Bu sadece gözlük fabrikasıyla ilgili olan küçücük bir bölüm. Hepsi bu.


( "göremez bilemez bu masa nerede durduğunu, apartman boşluğuna bir aile kurduğunu" büyük ev ablukada - tayyar ahmetin sonsuz sayılı günleri )

Ocak 18, 2012

Bir Kez Erlerin De Dediğince Bu Kız Elmalı Bir Kaptan Olmalıydı

Hayatın dibini görmek,
Balığı tutsak etmek, kendini kafese koymak...
Çocuğun zorudur masalar altında
Bunun üzerine bir kırmızı çapraz için
Karanlığın alnını karışlamaktır zaman.

Oysa gerçek yasaktır.
Kireç kuyusuna düşmüş ağız yanık,
Dalga boyu bayrağı yırtık ötemez,
Ötelere...
Alıkonmuş artık denizden,
Kıskıvrak derinliğe bağlanmış av.
Kolları devinemez çöle karşı,
Kuşkulu sahiciliği bile,
bu elmalı kız kaptanın artık.


Nilgün Marmara
Temmuz, 85


daktiloya çekilmiş şiirler - everest yayınları