Temmuz 24, 2013

ne yapmıyordu asla başroldeki kadınlar?

"bir kitaba bir cüz olamadım/ yukarıdan aşağı, yedi harfli battal boy bir intiharı denedim/ hiçbir bulmacayı tamamlayamadım" pollyanna'ya son mektup

didem madak bir şeylerin kadınıdır, daha doğrusu bir şeylerin şairidir veya birleştirirsek o hep bir şeylerin kadın şairidir. kadın şair. şairi kadın gördük mü kadınlığının altını çizmekten kendimizi alamıyoruz. bizim için üç yapraklılar içinde dört yapraklı yonca. elde mi değil kadın olduğunu belirtmemek? aslına bakarsanız bu yazıyı didem madak'ın beni sinsice gizlice fark ettirmeden mutfağa sokan, mutfağa sokmakla da kalmayıp mutfakta ağlatan kadınlığına saygıyla, sevgiyle yazıyorum. kadınlığın şiirdeki büyüsüne, domates çorbasına, karnabahara, elma kabuğuna, tarçına, sarımsağa kendimi kaptırmışken bunu yermek ikiyüzlülük olur. bunlar feminen şeyler değil ki, diyebilirsiniz. haklısınız da. size ne hissettiğimi nasıl anlatmalı; saçında çiçekli bir bandanayla mutfakta yemek yapan, balkonda çiçek sulayan, şiir yazan çocuk ağızlı bir kadın hayal ettirmiyor mu didem madak? asıl karşı çıkış asıl anarşi bu dediğim bile oluyor. okuyan yazan kadının ev kadınının görevleri diye adlandırılan birçok şeyi reddedişi, o özgür ruhun getirdiği "anne benim koşmam gerek istemiyorum pilav yapmak"ları birdenbire çürüyor. didem madak sarımsak kokan ellerle şiir yazılabildiğini, bi'nevi "çocuk da yaparım kariyer de"ciliğin en şair halini getirip duvar gibi önümüze koyuyor. ama bu saçma, diyebilirsiniz. evet orkid reklamının cingılını kullanmam ve nil'den alıntı yapmam gerçekten saçma oldu.
virginia woolf'tan beri barut gibiyiz ey zenan. bu bende bir tür hayır!a dönüştü. haklı bir hayır. didem madak sarımsak kokan ellerle şiir yazılabildiğini, derken tam da bundan bahsediyorum. ergen aklıyla mutfaktan kaçmışlığımın acısını çıkarıyorum. marketlerin mutfak eşyası reyonlarını turluyorum sürekli. didem madak'tan önceleri anneme kendi mutfağım oluncalı şeyler söyleme adetim devam etmiyor. bu artık bir kırılganlığa dönüştü didem madak'la, lafını bile etmiyorum. yalnızca dün değil ondan önceki gün kızartmada yağı çok kullanırsam annemin dırdırıyla uğraşamam deyip de yağı korka korka kullanınca, üstüne üstlük yağı az kullandığımı annem hanım söyleyip yağı boca edince, bütün o yağı kullanırkenki tedirginliğimi düşünüp ağlayasım geldiği için burası benim mutfağım değil ki dedim.

"itiraf etmek gerekirse
domates-biber biçiminde tuzluklar aldım pazardan
kalp şeklinde kül tablaları
kalbimde söndürülmüş birkaç sigaradan kalan kül
yetmezdi yeniden doğmaya.
orhan gencebay dinledim itiraf etmek gerekirse"

başlığın da cevabını vereyim,
"karnabahar kızartmıyordu asla
başroldeki kadınlar"

yönetmenler başrollerdeki kadınlara karnabaharlar kızarttırsınlar.

otuz birinci istanbul tüyap kitap fuarında, metis yayınlarında elinde pulbiber mahallesini görüp didem madakları bulamıyorum nerden buldunuz acaba dediğim ve ahlar kalmış sadece getireceklermiş bu son pulbiberdi deyip de benimle bir hayal kırıklığını paylaşan çocuğu unutmuyorum.

domates çorbası sevmem ben.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder